19 Kas 2023

Ahmet Hamdi̇ Tanpinar’in Tari̇h Düşüncesi̇ – III

Yazar: EMRE DESOVALI

Bahsini ettiğimiz nitelemeler ve hafıza duygusu kimliği oluşturacak zeminin temelini oluşturacak ki Tanpınar “kim bilir, belki de bir gün hatırlaya hatırlaya kendimizi yaratacağız”der. Zira insan her haliyle işleyen üreten hatta yaşadığı her olayla dünyaya izini bırakan, hatta Tanpınar’ın etkisinde olduğunu söylediği Freud’un işaret ettiği insan bilinç altı kavramının dışında bilinçli hareket eden bir canlıdır..

Takvimler zamanın hakiki çehresini verirler”[1] diyen Tanpınar’ın tarihle ölüm insan döngüsünde varoluşsal bir sorunu da vardır. “İnsan talihinin mahpusudur. Ve bu talihinin karşısında imandan ve bilhassa ıstıraba atlanmaktan başka silahı yoktur.”[2] Diyen Tanpınar için tarihin milli, şahsi ve manevi yönleri ve sığınakları vardır. Bahsini edeceğimiz manevi sığınak, insanlık tarihinin ölüm ile olan denklemidir. Hep Aynı Boşluk isimli eserinde toplanan denemelerinin birinde insanın talihini, tarih öncülünü şu cümlelerle açıklar; Tamamını oku. »

22 Eki 2023

Ahmet Hamdi̇ Tanpınar’ın Tarih Düşüncesi̇ – II

Yazar: EMRE DESOVALI

Onun için süreklilik şuuru bazen sokaktaki çocukların söylediği çocukları türküleri olarak Huzur romanındaki gibi “ondan evvel annesi, annesinin annesi de aynı türküyü söylemişler ve aynı oyunu oynamışlardı. Devam etmesi lazım gelen, işte bu türküdür. Çocuklarımız bu türküyü söyleyerek, bu oyunu oynayarak büyümesi; ne Hekimoğlu Ali Paşa’nın kendisi, ne konağı hatta ne de mahallesi. Her şey değişebilir, hatta kendi irademizle değişiriz. Değişmeyecek olan, hayata şekil veren, ona bizim damgamızı basan şeylerdir”  cümleleriyle karşımıza çıkar.[1] Hatta öyle ki Huzur romanında bu türküler Çin’den geldiğini söylediği o gür sesleri hatırlatır okuyucularına:

 “Çünkü bize mahsus, ta cedlerimizden beri gelen ve terbiyesi en tene bağlı türkülerimizde bile hiç olmazsa kanlı bir şehvet rüyası halinde tekrarlanan sevme tarzı, sevgilide bütün kainatın toplanması isterdi. İstanbul’un, Konya’nın, Bursa’nın, Kırşehir’in evliyalarıyla halk türkülerinin anlattığı efe, dadaş aşkları, çocukluğuna kulak verdiği zamanlar unutulmuş senelerini Çin’den gelen bütün o gür, hasretle arzuyla, kendisini tüketmek ihtiyacıyla dolu nağmelerin, Bingöl ve Urfa ağızlarının, Trabzon ve Rumeli türkülerinin kanlı ve bıçaklı maceraları bu sevme tarzında birleşiyordu.”[2] Tamamını oku. »

8 Eki 2023

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Tarih Düşüncesi – I

Yazar: EMRE DESOVALI

“Beşeriyet bir hâdisenin nasıl meydana geldiğini bilmekle kanaat edemez. Her meçhule karşı, insan vicdanı, derhal “niçin?” sualini sorar. Bu sualler insaniyeti bilhassa işgal edenlerdir. Her akıllı ve gafil olmayan insan, dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini, mükevvenâtın niçin mevcût olduğunu sorar ve sormağa fıtraten ve vicdanen zaruret hisseder.”[1] der Filibeli Ahmet Hilmi ve tarihin insan için önemli bir gerek olduğundan ve bu sebeple de insanın anılarının yurdunda, anından uzaklaşmak isteği ve keşkelenmesinden öte bir durumda olması gerektiğinden bahseder.

Buna nispetle bizler de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mahlûkat ve medeniyet çizgisindeki insan tarih anlayışının beşeriyet, devlet ve şahsiyet üzerindeki etkilerini incelemeye gayret edeceğiz. Bu çabamızda Tanpınar üzerinde durduğu, tarih, mazi ve anı gibi isimlerle tanımlamaya çalıştığı tarihi birden fazla dilde incelemeye gayret edeceğiz. Çünkü tarih onun gözünde, beşeriyet, devlet ve birey katında farklı manalar taşır. Buna nispetle tarih, manevi değeriyle mazi ve anı, aşılması gereken evrimsel bir aşama olarak geçmiş, içinden çıkılması mümkün olmayan zaman çarkında yurt bulmuş bir zemin olarak tarih şeklinde karşılık bulmuştur. Tamamını oku. »

3 Eki 2023

Düşünceler

Yazar: İSLAM ARMAĞAN ÇAKIR

Kafamızı yukarı her kaldırışımızda karşılaştığımız muazzam kubbe bizleri her defasında bir miktar ürkütmüş, bir miktar meraklandırmış ve çok miktarda ise hayran bırakmıştır. Bu öyle bir hayranlık ki en yüceyi hep onunla ilişkilendirmiş, kutsal olanı hep ona atfetmişiz. Mitolojik unsurlardan dini ritüellere, kozmogoniadan yaratılış destanlarına sürekli gökle kutsal bir temas kurmuşuz. Thomas S. Khun, “Açık bir gecede gözlenen gök her şeyden önce bilimsel değil de şiirsel imgeleme seslenir.” der. Gerçekten de evren ile kurduğumuz bu birebir ilişki bizi her seferinde kendine hayran bırakıp şiirselleştir miyor mu? Belki de bu yüzdendi “iyi” imgesinin daima yukarıya meyilli oluşu. Adem’in yukarıdan düşüşü, İsa’nın göğe yükselişi, Hz. Peygamberin göğe yolculuk ediş… Neden “yukarı” bu kadar kutsal ve iyi? Belki de bu bakış açımızın sebebi gözlemimizin bireysel ve araçsız bir seyr üzere olmasıdır. Bu ulaşılamaz, anlaşılamaz yüce güzellik tabi ki tanrılara/tanrıya, meleklere ve tüm kutsal olana ev sahipliği yapmalıydı.

Tamamını oku. »

1 Eki 2023

Efendi Yahut Burjile Ölmedi, Beykoz Çayırlarında Yaşıyor

Yazar: MEHMET KAAN ÇALEN

Efendi nâmında acâyip bir adam ilçemiz Keşan’da peydâ olmuştu. “Efendi”liği muhâtapları için kullandığı efendi hitâbından mütevellitti. Bir rivâyete göre deli, bir rivâyete göre ise veli olan bu yabancı, kısa zamanda gündelik hayatın rutini dışında esâs meşgâlesi kendisini arayıp bularak ağzından birkaç kelime kapmak olan hatırı sayılır bir “arayanlar zümresi” yaratmaya, böyle bir gayreti olmaksızın muvaffak olmuştu. Hemen her gece efendiyi arama timleri kuruluyor, izine rastlanıldığı anda “Efendi filân mahâlde görülmüş” deyu bir uğultu hayatın akışını bir başka istikâmete doğru çeviriyordu. O kadar ki en tırsak tabiatlıların dahi belki şifâyâb olurum umuduyla mezarlıklar arasında Efendiyi aradığı vâki idi.

Efendi, ilk bakışta alelâde bir meczûp kılığını, hususen akşam saatlerinde gezdiren bir yitikti. Lakin kısacık ayaküstü konuşmalarının imkân tanıdığı ölçüde derûnuna girdikçe dilinden dökülen bazı esrârengîz sözlerle insanı çarpabilecek derecede hayret-bahş bir iç âlemde yaşadığını ihsâs ettiriyordu.

Tamamını oku. »

11 Eyl 2023

Suat yahut Delinin Zoru

Yazar: MEHMET KAAN ÇALEN

Aklı mı Suat’ı terk etmişti, yoksa Suat mı aklını? Daha yalın bir anlatımla Suat bir deli miydi, yoksa veli mi? Meçhûl. Suat’ın pejmürdeliğinde bir gizin, bir sırrın yaşadığına inananların bile onu nesnesi yapabildikleri en yüksek, en anlamlı soru buydu. Suat’a dâir bir dikkat geliştirmeye başladığım zamanlarda her nasılsa edindiğim “dinî kitaplar okuduktan sonra böyle olduğu” bilgisi, daha doğrusu rivâyeti, bu soru muvâcehesinde ikinci ihtimâli, en azından benim nazarımda kuvvetlendiriyor. Ancak cevap aradığımız sorunun bir tuzak taşıdığını gözden kaçırmamamız lâzım. Üçüncü bir ihtimâli dışlayan soru aslında Suat ve akıl arasında mutlak bir ayrılığı dayatıyor ve Suat’ta var olduğu vehmedilen sırrın, Suat’ın hayatı yoluyla teklif ettiği şeyin üstünü örtüyor. Sürüye katılmayanları, herkesleşmeyenleri, herkes gibi olmayı reddedenleri marjinalleştirerek çemberin dışında yalnızlığa mahkûm etmek konusunda basit fakat etkili yöntemler kullanan kitle toplumu; Suat’ın aklıyla ilişkisi, aklını kullanma biçimi, kendine mahsus akıl yürütme tarzı, kendi dilimize yorumlamaksızın tercüme etmekte zorlanacağımız naif mantığı sırf bizimkine benzemiyor diye onu deli ilân ederek vicdan azabını bastırmakta zorlanmayacaktır. Dolayısıyla akıl ve Suat arasında sorumuzun daha başlangıçta kurduğu ilişki bizi iki ihtimâlden birine mahkûm etmemeli. İhtimâl ne olursa olsun, Suat’ın aklını kullanmadığı gibi bir sonuca yürümek konusunda aceleci olmamalıyız. Deli de olsa, veli de olsa Suat’ın söz ve fillerinde kamunun hilâfına bir başka dünyanın, başka türlü bir hayatın gayet rasyonel imkânlarını bulmamı Suat’ı alımlama tarzımdaki nikbînlikten kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Ancak o zaten tam da bu sebepten, modern-postmodern hayatlarımızı rahatsız eden imkânlarından ötürü tedavi edilmesi, ıslâh edilmesi, zapturapt altına alınması gereken bir deli olarak yaftalanmıştır. Lütfen serbest çağrışım tekniğinin yardımına başvurarak Suat’ı biraz anlatmama müsâade ediniz. Tamamını oku. »

3 May 2023

“Kahrolsun İstibdâd” yahut Neo-İttihatçılık ve Modüler Milliyetçilik Üzerine Notlar

Yazar: MEHMET KAAN ÇALEN

I. İmparatorluğun Yetimleri: Yakın tarihin pek çok aktörü, grubu, mahfili farklı ideolojik kesimler tarafından seçilmiş, temellük edilmiş, sahiplenilmiş, simgeselleştirilerek yeniden kurulmuş olsa da İttihatçıları sahiplenen bir kesimden bahsetmek sanırım pek mümkün değildir. Onlar adeta yakın tarihimizin lanetlileridir. İmparatorluğu “yıkmanın” bütün günahları onların amel defterine yazılmış, bütün faili meçhul suçlar onların siciline işlenmiş durumdadır. “Ulu Hakan”ı tahtan indirmek, Turan hayaliyle ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’na sürüklemek, Sarıkamış faciası, komitacılık, siyasal cinayetler, darbeler, sopalı seçimler, otoriterlik, tek parti rejimi, “etnik temizlik”, masonlarla iş birliği, pozitivizm, toplum mühendisliği, paramiliter gençlik örgütleri kurmak, Atatürk’e suikast tertiplemek şeklinde uzayıp giden “suç listesi” İttihatçıları resmî ve gayri resmî tarih anlatılarında, dolayısıyla toplumsal hafızada pek de sevimli bir yere koymuyor. Hemen bütün ideolojik geleneklerde durum böyledir. Türkçü/milliyetçi/ülkücü, İslâmcı, Kemalist, sosyalist tarih anlatıları olumsuz İttihatçı imgesini farklı cephelerden hep birlikte yontarlar. İttihatçılığı aşikâr fakat kamusal kabule mazhar olmuş olan bazı isimlerin de İttihatçı geçmişleri suskunlukla geçiştirilir, hasır altı edilir, hafıza-i beşerin nisyan ile malûl bölgelerine doğru itilir; bu mümkün olmadığında da söz konusu isimler ucuz tevillerle İttihatçılıktan arındırılarak, dezenfekte edilerek, onları İttihatçıların günahlarından temize çıkaracak gerekçeler icat edilerek, pür ü pak bir şekilde yeniden yaratılırlar. Talat ve Enver Paşalara bu noktada gayet işlevsel bir rol biçilir. İttihatçıların günahları da daha ziyade bu iki isme yüklenir, günah envanterinden büyük hisse bu iki ismin payına düşer. Tabii olarak bu iki isme veya İttihatçılara dair olumlu bir imge, bir suç ortaklığının, mesela Osmanlı aleyhtarlığı veya Atatürk düşmanlığının karinesi olarak kabul edilebilir, İttihatçılara iliştirilen etiketlerden biriyle anılmaya yol açabilir. İttihatçılara dair İslâmcı, milliyetçi, muhâfazakâr anlatılara bakılırsa, İttihatçılar olmasaydı Osmanlı İmparatorluğu tıpkı “devlet-i ebed-müddet” deyiminde olduğu gibi dünya durdukça yaşayacak, dünyada imparatorluklar çağı da bir bakıma kapanmamış olacaktı.

Tamamını oku. »

1 2 3 4 5 »